SPIDER-MAN:NO WAY HOME
ADI : Spider-Man: No Way Home
OYUNCULAR : Tom Holland, Zendaya, Benedict Cumberbatch, Jacob Batalon, Alfred Molina, Willem Dafoe, Jamie Foxx
YAPIM YILI : 2021
TÜR : Aksiyon, Bilim Kurgu, Macera, Drama
KİMLER İÇİN : Neredeyse 20 yıllık bir geçmişi olan mahallemizin Örümcek Adam'ına karşı sempatik duygular besleyen, Marvel'ın en iddialı işlerinden birini izlemek isteyen tüm süper kahraman severlere tavsiye edilir.
PUANIM : 8.5/10
Büyük Güç Büyük Sorumluluk İster: Spider-Man No Way Home
Neredeyse iki senedir MCU ve eski-yeni tüm Örümcek Adam hayranlarının beklediği o gün geldi çattı, örümcek hislerimiz tavan yaptı. Marvel Sinematik Evreni en heyecan verici fikirlerinden biri olan çoklu evrenlere görkemli bir giriş yaparken son olarak Tom Holland’ın hayat verdiği mahallemizin Örümcek Adam’ının hikayesi de yerli yerine oturdu. Tanışıklığımızın yaklaşık 20 yıl öncesine dayandığı ve farklı hikayelerle, kötülerle, aktörlerle hayatımızda olan bu süper kahramanın son filmi Spider-Man: No Way Home sıkı spoiler önlemleriyle 17 Aralık’ta vizyona girdi ve açılışını beklenildiği gibi yüksek bir gişeyle yaptı. Eğer siz de henüz spoiler tatmamış şanslı azınlıktaysanız sinemaya gitmek için geç kalmayın çünkü birkaç gün içinde herkes bu film hakkında konuşuyor olacak!
Doctor Octopus, Green Goblin, Sandman, Electro, Lizard… Bir önceki Spider-Man serilerinden tanıdığımız bu beş karakterin No Way Home’da yer alacağını öğrendikten sonra bile birçok MCU hayranının beklentisi arşa doğru yol almıştı. Tobey Maguire’yle, Kirsten Dunst’la, James Franco’yla hayatımıza girmiş, Sam Raimi yapımı ilk Spider-Man serisiyle tanıdığımız kötüler bile kalbimizde taht kurmuş, haberimiz yokmuş. Aynı duygular 2012 yılında Andrew Garfield, Emma Stone ile beraber tanıştığımız, Marc Webb’in Spider-Man serisinden gelen Electro ya da Lizard için de geçerli tabi. Anlayacağınız No Way Home ile Tom Holland’lı serinin yaratıcısı Jon Watts sadece MCU’nın çoklu evrenler beklentilerini değil; 20 yıllık bir Spider-Man markasının beklentilerini sırtlamıştı. Ve gelen ilk tepkilere bakılırsa bu beklentinin hakkını vermiş gibi duruyor; ilk seyirci skorlarıyla beraber filmin puanı yüzde 90’larda seyrediyor. AMC gibi birçok büyük sinema zinciri de bu ilgi karşısında şaşırsalar da bu durumdan son derece memnunlar. Hatta ilk gününde toplam 50 milyon doları bulan bu gişeyi “tüm zamanların en iyi açılışı” şeklinde nitelendiriyorlar. Ve filmi sıcağı sıcağına izleyen benim de duygularım genel olarak ortalama seyirci reaksiyonuyla benzerlik gösteriyor. Kah gülüp kah ağladım, birçok duyguyu peşi sıra yaşadım ve filmden ayrılırken izlediğim en iyi Marvel filmi olduğunu düşünüyordum. Sırf Alfred Molina, Willem Dafoe, Jamie Fox gibi isimleri yeniden bir Örümcek Adam’la (bu seferki farklı olsa da) karşı karşıya görmek bile başlı başına iyi hissettirdi, mutlu etti, nostaljinin o sıcak kollarına bırakıverdi…
Marvel’ın Sony ile ortaklığını duyurduktan sonra MCU’ya adım atan, diğer Yenilmez’lere göre nispeten daha yeni bir karakter Spider-Man. Tom Holland’ın bu role ne kadar yakıştığı konusunda başta bir şüphe duyar gibi olsak da artık tüm bu şüpheler üçüncü filmin ardından yerini takdire ve hayranlığa bıraktı diyebilirim. 20 yıllık Örümcek Adam tarihinin en duygusal, en dokunaklı ve de aynı zamanda en heyecan verici filmi olarak görülen No Way Home ile Holland kendini ve bu role ne kadar bağlı olduğunu kanıtlıyor. En genç Örümcek Adam kadrosunda kilit rollerden biri olan MJ’ye hayat veren Zendaya ise tıpkı Holland gibi bu role kendi imzasını atıyor. Kendisi zaten jenerasyonun en sempatik isimlerinden, en umut vadeden aktrislerinden olduğu için de seyirci tarafından gayet sıcak karşılanıyor. Tabi burada ufaktan magazine girmem, Tom ve Zendaya’nın gözlerimizden kalpler çıkartan ilişkisinden de bahsetmem lazım. İkili, filmlerinin tanıtımlarının ilk gününden beri birbirlerine karşı olan hislerini gizlemeyerek ve karakterlerini bir hayli sahiplenerek “benim MJ’im” “benim Örümcek Adam’ım” tarzı açıklamalarda, paylaşımlarda bulunuyorlar. Dolayısıyla o efsane MJ&Spider-Man aşkı bu defa beyaz perdede bir başka ışıldıyor. Bu kısa magazin arasından sonra artık seyircisine birçok duyguyu aynı anda yaşatan, salonlarda büyük bir coşkuyla karşılanan ve sosyal medyada bolca konuşulan bu film hakkında detaylıca konuşmaya başlayabilirim. NE FİLMDİ AMA!
Buradan sonrası yüksek dozda spoiler içeriyor…
No Way Home’ın ilk yarısında, Peter’ın kimliğinin Mysterio tarafından tüm dünyaya duyrulduğu ikinci filmin ardından Peter’ın tüm bu şiddetli ilgiyle baş etmeye çalışmasını izliyoruz. Bu ilgiyle ve Mysterio taraftarlarının kendisine gösterdiği tepkilerle hayatı alt üst olan Peter istemeden de olsa en sevdiklerinin yani MJ ve Ned’in hayatlarını da etkiliyor. Tüm bunları geri almak, kimliğinin yalnızca bir grup insan tarafından bilindiği o sessiz sakin zamanlara dönmek isteyen Peter, usta büyücümüz Doctor Strange’in kapısını çalıyor. Strange tam da Peter’a uygun bir büyü yapmaya çalışırken heyecanlı Örümcek Adam’ımızın büyüye müdahale etmesi üzerine daha önce Peter Parker’ın kim olduğunu bilen herkes, farklı evrenlerde olsalar bile dünyamıza gelmeye başlıyor. Önce Doctor Octopus filme oldukça havalı bir giriş yaparak tüylerimizi diken diken ederken ardından Green Goblin’in o ikonik kahkasıyla yerimize iyice kuruluyoruz. Filmin aksiyon dozu ufaktan artmaya başlıyor. Bu ikiliyi Strange’in yardımıyla bir süreliğine kontrol altında tutan Peter, ardından başka evrenlerden gelen diğer kötülerin peşine düşüyor. Electro, Sandman’ı da uzun uğraşlar sonucu Strange’in mahzenine kapatmayı başarıyor.
MCU’nun zaman zaman bayan goygoy çabasına bolca maruz kaldığımız ilk yarının ardından ikinci yarıya sarsıcı bir giriş yapıyoruz. Mahallemizin Örümcek Adam’ı, Doctor Strange gibi güçlü bir büyücüyü karşısına alarak başka evrenlerden gelen kötüleri iyileştirmeye, onları Örümcek Adam tarafından öldürüldüğü kaçınılmaz kaderlerinden kurtarmaya çalışıyor. Strange’yi bir şekilde (inanması epey güç bir şekilde) bir süreliğine saf dışı bırakan Peter, başka evrenlerden gelen tüm kötüleri bir tedavi bulma amacıyla Happy’nin son teknoloji evine götürüyor. Peter, Doctor Octopus’ı kendi tarafına çekmeyi başarsa da daha yeni tanıştığı tüm bu tehlikeli insanlara gereğinden fazla güveniyor. Willem Dafoe’ın kelimelerle anlatması oldukça zor olan nefis oyunculuğuyla hayat bulan Norman Osborn’ın fazla inandırıcı kıldığı (çünkü Dafoe) masumiyetine kanan Peter ilk darbeyi Green Goblin’den yiyor. Ardından Electro’nun da gücüne güç katmasıyla iyice köşeye sıkışan Örümcek Adam’ımız resmen enkaza dönüyor. Bu sırada Green Goblin daha önce de olduğu gibi yine ezeli düşmanı Örümcek Adam’ın yumuşak karnına yani May halasına doğru bir hamle yapıyor. Bu sahneler bize önceki serilerden tanıdık geldiği için ufaktan gerilmeye başlıyoruz. Ve nihayetinde korktuğumuz başımıza geliyor ve May hala, o meşhur “büyük güç büyük sorumluluk ister” repliğini ardında bırakarak aramızdan ayrılıyor.
İşte işlerin tam olarak çığrından çıktığı ve seyircilerin çığlıklarla, alkışlarla karşıladığı iki karakter tam da bu olayın ardından filme giriş yapıyor; önce Andrew Garfield hemen ardından da Tobey Maguire tıpkı eski günlerdeki gibi bir Spider-Man filminde arz-ı endam ediyorlar. Zaten eğer siz de örümcek hisleri kuvvetli bir seyirciyseniz bu sahnelerin ardından bu filmin Spider-Man serileri arasında en epik filmlerden biri olacağını hissetmişsinizdir. Tobey’in hasret kaldığımız sıcacık oyunculuğunu, Andrew’in o eğlenceli mizacını ekranda gördükten sonra yüzümüzdeki gülümse uzun süre bize eşlik etse de kurtarılması gereken bir dünya onları bekliyor ve üç Örümcek Adam, tıpkı hayallerimizdeki gibi, birlikte işe koyuluyorlar. Açıkçası Tobey-Andrew-Tom üçlüsünün bu andan sonraki her sahnesi (özellikle de kostümlü sahneleri) gelmiş geçmiş tüm örümcek serileri arasında bir köprü görevi görüyor, tüm kuşaktan seyircileri sarıp sarmalıyor, nostaljiyi sonuna kadar yaşatıyor ve nihayetinde filmin tüm eksikliklerinin üzerini örtüyor. Bu nedenle eğer Marvel evrenine uzaksanız bu film size bir öncekilerden fazla bir şey vaat etmeyebilir, ama eğer çoklu evrenler fikrini duyduğunuz andan beri bu üçlüyü ekranda görmek için sabırsızlanıyorsanız bu film MCU’nun size verdiği en güzel hediyelerden biri olabilir.
Tom Holland’ın da dediği gibi No Way Home aslında 20 yıllık bir emeğin ardından ortaya çıkmış ve birçok kişinin hayal edemeyeceği şekilde 3 evreni birleştiren bir film. Son serinin yaratıcı olan Watts, tüm bunları şahane bir şekilde harmanlıyor ve gerek Tobey’li evrende gerekse Andrew’li evrende en çok hatırda kalan detaylar üzerine sık sık oynuyor. Andrew’la hayat bulan Örümcek Adam’ın bu defa MJ’yi kurtarması ve hemen ardından tüm seyirciyle aynı anda gözlerinin dolması ya da ilk göz ağrımız Tobey’in Örümcek Adam’ının bu defa Green Goblin’i kurtarması ve hemen ardından yine sırtından bıçaklanması gibi detaylarıyla bile seyircisine görmek istediği hemen hemen her şeyi veriyor Watts. Filmin sonunda Marvel evreni için bile anlamlandıramadığımız birçok şey izlemiş olsak da, gerek teknik gerek hikaye kısmında eksiklikler göze batsa da Tobey ve Andrew başta olmak üzere tüm eski dostların (gözlerimiz her ne kadar Kirsten Dunst ve Emma Stone’ı aramış olsa da) bize yaşattıkları duygu seli hatırına No Way Home, MCU’nun en iyilerinden biri olarak anılmayı hak ediyor belki de.
Filme tüm villian’lar Örümcek Adam’lar tarafından iyileştirildikten, evren (şimdilik) Doctor Strange tarafından kurtarıldıktan ve Tom Holland’ın hayat verdiği son Örümcek Adam’ın yapayalnız kalmasının ardından veda ederken her zamanki gibi bir sonraki Marvel yapımlarına da pas atmayı ihmal etmiyor Watts. İlk yarıda çok kısa bir süre de olsa gördüğümüz Daredevil karakteriyle ve after credit sahnesinde gördüğümüz Tom Hardy’nin Venom’uyla beraber kahramanımıza yapılacak yeni kötülüklerin zeminini hazırlıyor elbette. Tom Holland’ın Marvel ile olan sözleşmesini 3 film daha uzattığını hatırlarsak Örümcek Adam’ın hikayesinin daha yeni başladığını, bundan sonra çekilecek kahramanlık hikayelerinin daha olgun bir tonda ilerleyeceğini anlayabiliriz artık. Salonu Doctor Strange in the Multiverse of Madness’ın ilk fragmanıyla terk ederken MCU evreninde de işlerin artık daha kozmik bir hal alacağını da görmüş oluyoruz. 4. Fazla beraber ilk Yenilmez’lerin birçoğuna veda ederken çok daha fantastik dünyalara kapı açıyor MCU. Eternals ile konuya dahil olan Göksel Varlıklar, No Way Home ile beraber giriş yaptığımız çoklu evrenler, WandaVision ile öğrenmeye başladığımız kadim büyüler derken bu fazda New York sokaklarında koşuşturan bir avuç süper kahramanı izlemeyeceğimizden eminiz.