DARK
ADI : Dark
OYUNCULAR : Louis Hofmann, Lisa Vicari, Karoline Eichhorn, Maja Schöne, Oliver Masucci, Mark Waschke
YAPIM YILI : 2017 - 2020
TÜR : Dram, Suç, Gizem, Bilim Kurgu
KİMLER İÇİN : Düşündüren ve sürükleyici bir dizi, zaman yolculuğu temalı özgün bilim kurgu yoksunluğu çeken bünyelere kesinlikle tavsiye edilir.
PUANIM : 9/10
Zihin Açan Bir Alman Şaheseri: Dark
Dark hakkında yazmaya başlarken bile kafamda deli sorular var onu baştan söyleyeyim. Her sezonunu 2’şer defa izledim, hakkında bir sürü şey okudum ama bu yazıyı yazarken öğrenip şaşırdığım şeyler oldu. O nedenle şu ana kadar izlediğim en iyi bilim kurgu dizisi demekten hiç çekinmiyorum Dark için. Aslan dizim benim.
2017 yılında Netflix tarafından yapılan ilk Alman dizisi olan Dark enfes bir bilim kurgu fikrinden köken alıyor; zaman yolculuğu. Winden isimli küçük bir Alman kasabasında küçük çocuklar kayboluyor farklı zamanlarda. İşte bu kayıp çocukları arayan insanlar (hem yakınları hem polisler) anlamlandıramadıkları birçok olayla karşı karşıya geliyorlar. İşin içinde zaman yolculuğu olunca bir geçmiş bir gelecek arasında gidip geliyoruz çoğu zaman. İlk başta biraz karmaşık gelse de zamanla taşlar yerine oturuyor herkes için. Final sezonu 2020’de başımıza gelen nadir güzel olaylardan biri kesinlikle.
Yaratıcıları Who Am I filmininin de yapımcısı Baran bo Odar ve Jantje Griese. Oyuncular ise Louis Hoffman, Karoline Eichhorn, Lisa Vicari, Maja Schöne, Jördis Triebel, Oliver Masucci ve daha adını sayamadığım birçok isim.
20’den fazla karakterin hayatını yakından izliyoruz Dark’da. Her sezonu hakkında ayrı ayrı yazılabilir ama ben bu yazı da daha çok Dark dizisinde yapılan bazı göndermeleri ve gözden kaçırmış olabileceğiniz bazı noktaları yazacağım.
-Spoiler geliyor-
Adettendir (ben uydurdum bu adeti olamaz mı) her Dark yazısı soy ağacıyla başlar. Bildiğimiz son soy ağacını burada gayet güzel gösterilmiş.
Artık elimizde 2020 GÜNCEL-YENİ-SON soy ağacımız olduğu için böyle rahat rahat yazabiliyorum. Ama başta öyle miydi? Ne zihinler ne çileler çekti buna ulaşabilmek için hey gidi hey. Neyse gelelim hikayenin başına. Dark’ın ilk sezonunda Jonas karakteri avare avare dolanıyor bir şimdide bir geçmişte. Babasını kaybetmiş, sevdiği kız yakın arkadaşıyla birlikte, kızın kardeşi kayboluyor ooo dertler derya olmuş yani. Biz de onunla birlikte dolanıyoruz, kayboluyoruz, yeni şeyler öğreniyoruz. Üzerinden 3 yıl geçmiş ilk izleyişimden bu yana. Benim genel olarak hatırladıklarım şunlar; Mikkel’in kim olduğunu öğrendiğimde yaşadığım şok, çocukluk/yaşlılık eşleştirmesi çabam, Almanca öğrenmeye karar vermem (öğrenemedi) ve kim kimin neyi oluyor karmaşası yaşarken fenalık geçirmem. Neyse ki dizi popüler olmaya başladıkça bazı hayırsever abiler/ablalar aydınlattılar bizi. Böyle bir diziye alışık olmadığımız için sanırım herkesi biraz zorladı başta.
Sahne geçişlerinde bir saat tik takı duyulursa, bu bir sonraki sahnede başka bir zamana gideceğimiz anlamına geliyormuş (ben hiç fark etmemiştim).
Tüm dizi boyunca nerdeyse her bölümde farklı bir şarkı kullanılıyor. Bu şarkılar genellikle bölümün bitimine 10-12 dakika kaldığında başlıyor. Bu şarkıların gösterim süresi boyunca, o zamana kadarki çoklu zaman çizelgelerinin bir özeti gösteriliyor ve anlatılıyor. Genelde bölümle uygun seçiliyormuş bu şarkılar. Ana dili Almanca olmayan kişilerin fark etmesi zor bir ayrıntı.
Mikkel’in giydiği iskelet kostümü Donnie Darko (2001) filmine göndermeymiş. Her iki yapımın da ana fikri zaman yolculuğuymuş çünkü.
Dizide önemli olayların olduğu 12 Kasım tarihi, Back to the Future (1985 yapımı) için de kritik bir tarih. Bu tarih, zaman yolculuğu kararlarının/eylemlerinin ortaya çıktığı ve karakterlerin karşılaştığı bir tarihmiş.
Ulrich’in kayıp kardeşinin, kaybolduğu zaman üzerinde bulunan tişörtünde 1980’lerde Alman nükleer karşıtı hareketin sloganı olan “Atomkraft, nein danke” (Nükleer güç mü, hayır teşekkürler) yazıyormuş.
Noah’ın sırtındaki dövme (1986’da hastanedeki bir resimde de görüyoruz aynısını), eski bir metin olan The Emerald Tablet’e (Zümrüt Kitap) aittir ve bu kitap 2.Yüzyıl Greko-Mısır bilgeliğinin bir koleksiyonu olan “Hermetica” olarak bilinir. Buradaki metinler simya deneylerini, dönüşümü ve evrenin yaratılışını anlatır. Daha da önemlisi, serinin ana teması olan hem büyük hem de küçük eylemlerin birbiriyle bağlantılı olduğu ve birbirini etkilediği fikrini tartışıyormuş. Vay be 2. Yüzyılda tartışılanlara bakın bir de şu an tartışılanlara bakın (üzücü). Ayrıca bazı komplo teorisyenleri bu kitaptaki metnin içerdiği dilden çok daha eski olduğunu, bilinmeyen bir yerden olabileceğini söylüyormuş. Hatta bazıları uzaylıların yazdığını bazıları ise zaman yolcuğuyla gelenlerin yazdığını söylüyormuş.
2. Sezonda ise dersine çalışmış Dark izleyicileri artık daha hakimler konuya ve karakterlere (en azından benim bu kimdi ya dediğim kişi sayısı azaldı). 33 yıllık döngüleri, amaçları anlamaya başladığımız sezon. 1921, 1954, 1987, 2020, 2053 yılları arasında zaman yolculuğu yapmaya alışmışız, iyi taraf kötü taraf şekilleniyor gibi kafamızda, Jonas’ı seviyoruz Adam’a gıcık olmuşuz şak bir ters köşe. Adam aslında Jonas’mış. Haydaaaa. Neyse bunu da kabulleniyoruz tabi. Beni Adam=Jonas’dan daha çok şaşırtan ise Charlotte’nin Elizabeth’in hem kızı hem annesi olmasıydı (bu ne yaman çelişki anne). Sezon finalini ise bu sefer de hikayeye daha geniş bir bakış açısı sunan bir soruyla bitiyoruz. Başka bir evrenden gelen ‘dark’ Martha , ‘Hangi zamandan değil hangi dünyadan?’ sorusuyla yine bizi kör kuyularda bırakıp gidiyor.
2. Sezonun ilk bölümünde Noah’ın defterinde 27 Haziran 2020 tarihini görüyoruz altında da son döngünün başlangıcı yazıyor. Baya spoiler yemişiz haberimiz yok. 3.sezonun yayın tarihini de bu tarihe yetiştiren Alman disiplinine sevgiler saygılar.
2. sezondan sonra teoriler havada uçuştu, çoğunu da okudum çok iyi teoriler de vardı ama bence olabilecek en güzel sonla bitirdiler diziyi. Kalmadı geriye cevapsız sorular. Bu sezonu çoğunlukla Martha’nın yani Eva’nın evreninden izlemek zevkliydi. Paralel evren teorisine uygun olarak gördüğümüz ufak değişiklikleri ben çok beğendim. Yine özünde hepsinin aynı karaktere (bkz: Hannah, Ulrich) sahip olduklarını gördük. Eva’nın/Martha’nın ve Adam’ın/Jonas’ın evrenleri birbirlerinin yansıması. Bu iki evrenin da hiç var olmaması gerekiyordu. Bu yüzden her iki evrende de ana evrende yani H.G. Tannhaus’un evreninde olmaması gereken bazı insanlar var. Bu insanlar her iki evrenin de yok olmasına sebep oluyor isteyerek ya da istemeyerek. Jonas ve Martha’nın imkansız aşkı biraz yürek parçalasa da ikisinin de kendi amaçları uğruna birçok kişiye zarar verdiği gerçeğini hatırlatarak kendimizi rahatlatıyoruz. Yine de bu iki ‘hata’ ana evrene giderek hem Tannhaus’un ailesini kurtarıyor hem de kendi evrenlerinde yaşanan/yaşanacak birçok acıya son veriyor. Böylelikle yerleştiremediğimiz tüm puzzle parçaları yerine oturuyor. Bunda bizim bilge, ak saçlı Claudia Tiedermann’ın emeği çok tabi. Kimsenin göremediği büyük resmi gören ve yapılmasını gerekeni doğru zamanda yapan Claudia da kendi kızını kurtararak amacına ulaşıyor. Final sahnemizde ise masada sadece bir avuç karakteri görüyoruz (burada kim var kim yok en son değineceğim). Dizinin ana evrenini bu karakterlerle yayınlasalar (yeni bir sezon olarak) onu da izleyecek birçok insan vardır ama Dark kalitesine yakışanı yaptı ve doğru zamanda, harika bir finalle bitti.
Sezon 3’ün jeneriğinde, Dark’ın başlığının bir ayna yansıması gibi ters çevrilmiş ‘R’ ve ‘K’ harflerine sahip olduğunu görebilirsiniz. Burada 3. sezonda öğrendiğimiz Eva ve Adam’ın dünyalarına atıfta bulunuluyor.
Yukarda bahsettiğim tarihler arası geçişi anlatmak için saat sesi kullanmalarına benzer şekilde 3. sezonda da yakınlaştırılmış bir geçiş gerçekleştiğinde (sahneye yakınlaştırıyor sonra hop diğer sahne), sahnenin iki dünya arasında değiştiğini ifade ediyormuş.
Üçüncü sezonda yine sahnelerin en-boy oranını fark ederek üç dünya arasında ayrım yapabilirmişiz. Ana dünya en geniş en boy oranına sahipmiş. O kadar emek harcamışlar biz anlayalım diye ama ben yine fark etmedim lol.
İzleyicilerin karakterleri sadece dünyalarında değil, zaman çizelgelerinde de ayırt etmelerine yardımcı olmak için karakterlerin çoğuna belirli kusurlar vermişler (evet bunlar gerçekten faydalı oldu, teşekkürler). Mesela Jonas ve Martha’nın oğlu (ismini bilmiyoruz), genetik ya da çevresel bir faktöre bağlı olarak görülebilen yarık bir dudağa (bazen tavşan dudağı da denir) sahiptir.
Eğer 3. sezon 7. bölümde Dark’ı izlemeyi bırakırsanız, sonsuz döngü asla kırılmaz ve 1. sezondan tekrar başlayabilirsiniz. Ben bunu istemem şahsen, zaten kendi dünyamızda hapsolmuşuz bir de Dark dünyasına hapsolmak mı, teşekkürler.
Martha’nın dünyası Jonas’ın dünyasının yansıması gerçek anlamda. Yaşadığı ev, Jonas’ın diğer dünyadaki evinin bildiğiniz ayna yansıması (Doppler’lerin evi de yine aynı şekilde aynalanıyor). Bu aynalama etkisini, Eva’nın hangi dünyadan olduğuna bağlı olarak değişen yara izlerine de yansıtmışlar. Açıklayayım. Şöyle ki Martha’nın dünyasında, yaralar dudağın sağ tarafında iken Jonas dünyasında sol taraftadır.
Yine bu yansımayı çok net gördüğümüz bir sahne var Martha ve Jonas arasında geçen.
Burada soldan koşarak geliyor, ama diğer dünyada sağdan gelmiş gibi görünüyor. Bunu fark etmiştim, GURURLUYUM.
Görüyorsunuz kamera önünde arkasında hep emek var emek. Ama ne kadar emek olursa olsun hatasız kul olmaz. Bazı aşırı dikkatli kişiler bu dizide bile hatalar bulmuşlar. Onları da eklemek istedim.
Egon tarafından 1953’te kullanılan polis arabası, aslında çok daha sonraki bir yıla ait bir modelmiş. Bunu da büyük arka camdan anlamışlar. Benim Dark izlerken arabanın arka camından daha büyük sorularım vardı, Elf gözleriniz neler görmüş öyle Legolaslar.
Karakterler dizi boyunca telefon kullandığında, Alman “bip” zili yerine tipik Amerikan “uğultu” zil sesi duyuluyormuş. Ayrıca, hızlı arama kullanıldığında, dokunmatik tonlar Amerika’da olduğu gibi hızlı sırayla duyulur; Almanya’daki telefonlarda böyle değilmiş. Bunu bir Almanın fark ettiğine yemin edebilirim ama ispatlayamam.
Nükleer enerji santralini uzak çekimlerde gördüğümüzde kara ile çevrili, açık kırsal alanda bulunuyor. Yakınlarda küçük bir dere bile görünmüyor. Bu gerçekçi değilmiş. Çünkü ticari nükleer enerji santrallerinin su soğutmalı reaktörleri varmış ve güvenilir bir soğutma suyu kaynağı için nehir kıyısına veya deniz kıyısına kurulmaları gerekiyormuş. Bak bak bak. O kadar kusur kadı kısmında da olur abartmayın (dizimize hiç laf ettirmedim farkındaysanız, rica ederim ne demek).
Şimdi son olarak final sahnesinde biraz kafanız karışmış olabilir (kendimden biliyorum) o kısmı da bir aydınlatmak istiyorum müsaadenizle.
Tronte (Ulrich’in babası) ana dünyada yok çünkü kendisi Agnes ve Jonas + Martha’nın isimsiz oğlu. Bunu direkt söylemiyor dizi (neyi söyledi ki) ama hem dizinin resmi soy ağacından hem de bir sahneden bunu doğrulayabiliyormuşuz. 1953’de geçen bu sahnede, Tronte’nin karşısına Jonas ve Martha’nın oğullarının çocuk, yetişkin ve yaşlı halleri çıkıyor. Küçük Tronte’ye ‘bu annenin’ diyerek Agnes’in yılan motifli bilekliğini veriyor. Buradan, Tronte’nin babasının bu adı bilinmeyen kişi ve annesinin de Agnes olduğunu anlıyoruz.
Agnes ve Noah ana dünyada doğmadılar çünkü Bartosz ve Silija onun ebeveynleriydi. Bartosz’un gerçekten var olup olmadığını bilmiyoruz.
E Noah yoksa Charlotte de yok. Charlotte yoksa Elizabeth ve Fransizka da yok.
Ulrich ve Mads yok çünkü Tronte asla doğmadı. Ulrich yoksa Magnus, Martha ve Mikkel de yok.
Regina’nın, Tronte’nin kızı olmadığını da (hatırlarsanız Clauida ile Tronte’nin yasak ilişkisi vardı) anlıyoruz çünkü ana dünyada yaşıyor. Yani babası Bernd Doppler. Son sahnede gözüken fotoğrafta da görüyoruz bunu.
Santralin de ana evrende olmadığını varsayabiliriz. Çünkü Martha ve Jonas’ın evrenlerinde de aslında bu santrale izin verilmiyor, bazı karakterin çabasıyla izin çıkıyor ancak. Bu karakterler de ana evren de yok. Ayrıca Regina’nın da sağlıklı olması bu düşünceyi destekliyor çünkü santral olmadığı için Regina kanser olmamış.
Jonas belki ana dünyada olabilir ama bizim bildiğimiz Jonas olmaz çünkü Mikkel’den değil Torben Wöller’den. Buradan emin değilim Hannah’a güvenmiyorum başkasından da olabilir.
Sonuç olarak Tannhaus bilmeden, istemeyerek bu iki evreni yarattı. Martha ve Jonas’ın gelip oğlunu kurtardıklarını bilmiyor yani. O an ancak önceki tüm döngüler gerçekleşirse gerçekleşebilirdi. Sonunda, her şey sadece Tannhaus’un oğlu ve ailesinin ölümlerinden kaçınmak için oldu ve böylece sonsuz döngü kırılabilirdi.
-Spoiler bitti-
Son yıllarda yayınlanan yormayan, şaşırtmayan, tahmin edilebilir bilim kurgu dizileri arasında ışıl ışıl ışıldıyor Dark. Başta biraz yorsa da zamanla sizi içine çekiyor ve ilginizi her bölüm verdiği bilgilerle canlı tutuyor.
Dizi final yaptığı için sezon aralarında karakterleri unutmadan, teorilerle kafa yormadan tüm sezonları peş peşe izleyebilirsiniz. Paşa gönlünüz nasıl isterse artık. Bu başarılı, özgün Alman bilim kurgu dizisine bir şans vermenizi tavsiye ederim ben. Okuduğunuz için teşekkür ederim.
“Küçük zihinlerimizin asla anlayamayacağı şeyler var.”
H.G. Tannhaus, Dark