Dizi Film Reçeteleri

NEVER RARELY SOMETIMES ALWAYS

ADI : Never Rarely Sometimes Always
OYUNCULAR : Sidney Flanagan, Talia Ryder, Theodore Pellerin
YAPIM YILI : 2020
TÜR : Dram
KİMLER İÇİN : Hayatın içinden kopup gelen sahici bir kadın mücadelesine tanık olmak isteyen ve de doğru bir "güçlü kadın" temsili görmek isteyenlere şiddetle tavsiye edilir.
PUANIM : 8/10

Güçlü Kadın Temsilinin Göz Dolduran Emsali: Never Rarely Sometimes Always

Eliza Hittman’ın yazıp yönettiği Never Rarely Sometimes Always, herkesin bildiği ama görmezden geldiği, maalesef hâlâ kurtulamadığımız ataerkil düzenin kadınlar üzerinde kurduğu fiziksel ve de psikolojik baskıları, sebep olduğu yaraları olabilecek en gerçek şekillerden biriyle sunuyor bize. Sade ama tutkulu bir anlatıma sahip bu filmin başrollerinde henüz oyunculuk kariyerinin çok başında olan iki genç isim, Sidney Flanigan ve Talia Ryder var. İki genç kadın da o kadar duru bir performans sergilemişler ki, hayran olmamak mümkün değil.

Never Rarely Sometimes Always sydney

Never Rarely Sometimes Always, son yıllarda ivme kazanan birçok kadın hareketinin nasıl haklı gerekçelere sahip olduğunu anlatan nefis bir film. Konusu sebebiyle de özellikle “Kürtaj Haktır” hareketinin tabi. Buna rağmen, Hittman hiçbir fikrin ya da eylemin propagandasını yüksek sesle yapmıyor; kendi halinde yaşayan iki genç kadının gündelik hayatlarındaki sessiz direnişine gizliyor feryatlarını. Hittman’ın muhtemelen kendi hayatında da maruz kaldığı ya da şahit olduğu, kadınlara yapılan irili ufaklı her türlü istismarı filmin olur olmadık yerlerine yerleştirmesi hepimizi oldukça rahatsız etse de, vermek istediği mesajların yerine ulaşmasını sağlıyor. 17 yaşındaki Autumn’u yakın takibe alıyoruz film boyunca. Gittiği yerlerde ona eşlik ediyor, açtığı her kapıya birlikte uzanıyoruz desek yeridir. Daha filmin ilk dakikalarında Autumn’un bir sıkıntısı olduğunu, sürekli birileri tarafından sindirilmeye çalıştığını anlayabiliyoruz. Akran zorbalığıyla başlayan bu baskı silsilesine önce hiç de sağlam pabuç olmadığı belli olan bir baba ekleniyor daha sonra ise beklenmedik bir gebelik. Bu istenmeyen gebeliği sonlandırma çabasına giren Autumn, yaşadığı muhafazakar çevrede bunu ailesinin izni olmadan yapamayacağını anlayınca çareyi New York’a gitmekte buluyor ve ona kayıtsız şartsız destek olan kuzeni Skylar’la birlikte New York’a gitmek için yollara düşüyor. Biz de yan koltukta oturan bir başka yolcu gibi onların bu yorucu seyahatlerine tanık oluyoruz. 

Filmi izlerken çoğu sahnede boğazınız düğümlenebilir, çaresizlikle ve çılgın bir öfkeyle dolabilirsiniz. Kadınların maruz kaldığı taciz/aşağılamalar ile ilgili o kadar küçük ama rahatsız edici detaylar var ki, maalesef çoğu tanıdık geldiği için daha bir katlanılmaz hâl alıyor bunları ekranda görmek. Ama diğer yanda da, kadınların birbirlerine olan sağlam desteğini gösteren küçük ama umut verici detaylar var. Biraz da olsa üzerimizdeki kara bulutları dağıtıyor, Autumn’un elini nasıl tutuyorlarsa en zor anlarında bizim de elimize uzanıyor bu detaylar. İşte filmin bu bir açılan ama çoğunlukla kapalı seyreden havasına biz de başroldeki Autumn’la birlikte uyum sağlamaya çalışıyoruz. Autumn’u canlandıran Sydney Flanigan’ın ilk filmi olduğu halde izleyicileri oldukça etkileyebilmesi de hem senaryonun hem de Flanigan’ın becerisi elbette. Gayet sıradan tavırlarla, sade bir oyunculukla benim gönlümü kazandı Sydney. Sadece Sydney de değil, her oyuncu filmin doğallığına pozitif bir katkı sağlıyor diyebilirim.

Never Rarely Sometimes Always sceene

Never Rarely Sometimes Always, anlatılması hiç de kolay olmayan kürtaj konusunu dallanıp budaklandırmadan olduğu gibi seriyor önümüze. Kürtaja karşı olanlar da var filmin bir köşesinde, her kadının hakkı olduğunu savunanlar da. Ama hiçbiri başrolde değil, arka fonda. Bize, bu çarpık ve de düşüncesiz düzen içerisinde kendi mücadelesini vermeye çalışan genç kadınların hikayesi anlatılıyor çünkü. Biz usul usul bu genç kadınlara alışırken, film su gibi akıp gidiyor gerçekten. Zaten Autumn’la samimiyeti ilerlettiğimiz anlarda da filmin adını aldığı sahne geliyor ve bizi darmaduman ediyor. Autumn’a klinikte sorulan soruları ve de kim bilir kaç kadının bu sorulara “always” yanıtını verdiğini düşünürken yitip gittim ben. Autumn’la birlikte toplarlanmaya çalıştım sonrasında, onun güçlü duruşundan destek aldım. Güçlüyüz güçlü olmasına ama, bu canımızın yanmadığı anlamına gelmiyor tabi. Autumn da canı yanmış, zarar görmüş, istismara uğramak artık gündelik hayatının bir parçası haline gelmiş binlerce kadından biri. Sadece 2 saate yakın bir süre kendisini izlememe rağmen kendisini bu kadar tanıdık bulmamın ve de anlayabilmemin sebebi de bu tam olarak.

Never Rarely Sometimes Always hands

Uzun bir süre Autumn’un filmin ilk dakikalarından itibaren verdiği kürtaj kararını hayata geçirebilmesini bekliyoruz. Ve aslında her kadının hakkı ve de zaten her açıdan yıpratıcı bir karar olan kürtaj meselesinin ne kadar çetrefilli hale getirildiğini görüyoruz. Daha sonra, Autumn’la birlikte çıktığımız bu yorucu yolculuğumuz tıpkı başladığı gibi usulca bitiyor ve de hafızalarımızda sağlam bir yer ediniyor. Filmin yaratıcısı Hittman, sessiz sedasız ama dikkat çekici anlatımıyla izleyenlerini ara ara sağlam bir şekilde sarsıyor diyebilirim. Bu nasıl oluyor bilemiyorum ama bu filmi ancak böyle tezatlıklarla tanımlayabiliyorum. Gümbür gümbür bağıran ama bize hiçbir şey hissettirmeden son bulan birçok film izledim bugüne kadar, belki de onun için bu kadar vuruldum bu filmin sakinliğine. Never Rarely Sometimes Always’le aynı garip senenin ürünü olan Nomadland’a benzer bir anlatımı var yani (Nomadland film incelemesi için tık). Nomadland’da da Chloe Zhao ve Frances McDormand ikilisi böyle sinsice kanımıza giriyordu, bizim kaderimizi de başroldeki kendi halinde ama güçlü bir kadın olan Fern’e bağlıyorlardı.  Neyse, daha fazla daldan dala atlamadan 2020’den bize kalan nadir güzelliklerden olan bu gerçekçi filmi izlemenizi şiddetle tavsiye ederek yazımı bitireyim.

Fragman