Dizi Film Reçeteleri

FLEABAG

ADI : Fleabag
OYUNCULAR : Phoebe Waller-Bridge, Sian Clifford, Olivia Colman, Andrew Scott, Bill Paterson
YAPIM YILI : 2016-2019
TÜR : Dram, Komedi
KİMLER İÇİN : Sürekli benzer diziler izlemekten sıkılmış, hayatla ve insan ilişkileriyle ilgili güzel tespitler duymak isteyen mizah severlere acilen önerilir.
PUANIM : 9.5/10

Biraz Dram Biraz Komedi, Yalnızlığın Çoğul Hâli: Fleabag

Son yılların en dikkat çeken ve hayranlık duyulan yazarlarından biri olan Phoebe Waller-Bridge’in kaleminden çıkan, ilk başta tek kişilik tiyatro fikri olarak düşünüp hayata geçirdiği daha sonra dizi fikrine evrilen şahane bir yapıt olan Fleabag üzerine konuşmaya geldim. Girişten de anlaşılacağı üzere biraz taraflı bir yazı olacak.

Fleabag ilk izleyişimde işleyiş, anlatım ve karakterlerin uyumuyla hemen kendine bağladı beni. 2 sezon toplam 12 bölümde bitiveriyor. Bölümlerin süresi ortalama 25-30 dakika. Kısa ama dopdolu diyebilirim. Mesela benim ilk izleyişimde görmediğim birçok detay vardı. Detay dediğim şeyler PWB’nin ince ince diziye işlediği zeka dolu dokunuşlar. Bunlara yazının devamında zevkle değineceğim. Kısaca diziyi özet geçmeye çalışayım. Londra’da kendi kendine yetmeye çalışan, küçük bir kafe sahibi 30’lu yaşlarındaki bir kadının gündelik hayatına yakından tanık oluyoruz. Aile bireyleriyle yakın ama garip bir ilişkisi olan, aşk hayatında bir türlü yüzü gülmeyen, ekonomik sıkıntılar yaşayan Fleabag’in yaşama tutunma çabalarını çoğu zaman gülerek bazen de ağlayarak anlamaya çalışıyoruz.

Öncelikle Fleabag’i Fleabag yapan özelliğinden başlayalım. Sinema dünyasında “4. Duvar” olarak tabir edilen izleyici ile karakterler arasında kamera ile kurulan kurgu duvarı var. İşte bu dizide bu duvar yıkılıyor. Başından sonuna kadar Fleabag bizimle konuşuyor, anlatıyor ve bizi dizinin içine çekiyor. Bu arada bu kadının adı yok mu Fleabag deyip duruyorsun diyebilirsiniz. Evet yok. Karakterlere direkt Fleabag, Dad ve Stepmother vb. denmiş. İsimlere takılmayın beni dinleyin diyor yani. Ben bunu da diziyi bitirdikten sonra oyuncuları araştırayım dediğimde fark etmiştim. Neyse, devam edelim. 4. duvarın yıkılması sanki ekrandan değil de olayları aynı odanın bir köşesinden izliyormuşuz gibi bir his veriyor. Biz buna alışkın olmadığımız için ilk başta garipsiyor insan ama bir iki bölümden sonra alışılıyor.

fleabag wink

Buradan sonrası spoiler…

İlk sezonda sanki sadece sıradan, hafif yıkık, fazlasıyla komik, seks bağımlısı, parasız kalmış, en yakın arkadaşıyla birlikte Gine domuzu temalı kafe işleten bir kadını izleyecekmişiz gibi dursa da aslında hiç öyle olmadığını sezon bitiminde anlıyoruz. Dizinin akışıyla birlikte bize gösterilen flashbackler ile Fleabag’in aslında gayet “normal” bir hayatı olduğunu ama bunun yaptığı bir hata sonucunda nasıl birden değiştiğini öğreniyoruz. Fleabag’in çevresi kabaca; en yakın arkadaşı Boo, ablası Claire, hassas sevgilisi Henry ve 2. Sezonda hayatına giren Hot Priest’ten oluşuyor diyebiliriz.

Çok beğenilen ilk sezondan sonra PWB’nin aklında ikinci sezon fikri yokmuş. İkinci sezonu yazması için onu gerçekten heyecanlandıracak bir fikir beklemiş belli ki. Ve evet Andrew Scott ile hepimizi oldukça heyecanlandırmayı başardı diyebiliriz. SNL’de yaptığı mini stand-up’ında PWB, karakteri Priest olarak yazdığını Andrew Scott ile karaktere Hot Priest denildiğini söylüyor. Eşcinsel olduğunu yıllar önce açıklayan Andrew Scott’u bir rahip gibi giydirmenin ve kendisine aşık etme fikrinin de kendisini ödüllerden daha çok motive ettiğini ekliyor. Ben bu kadına boşuna zeki demiyorum efendim. Andrew söyle hangi adam senin için bunları yapar, sana koca bir dizi yazar? Andrew’i rahat bırakıp artık müsadenizle beni kendine hayran bırakan detaylara girmek istiyorum.

  • Dizinin başında bize düşüncelerini ve hissettiklerini hiç çekinmeden anlatabiliyor Fleabag. Sezon sonunda biz büyük mevzuyu Claire’dan acımasız bir şekilde öğrendikten sonra ise bu tavırları değişiyor. İzleyenler bilir özellikle ilk öğrendiğimiz anda Fleabag’in geri geri yalpalayarak kameraya baktığı bir an var. Ondan sonra zaten bizimle konuşmuyor ve kaçıyor. Ne kadar pişman olduğunu ve utanç duyduğunu görebiliyoruz. Ben o sahnede boğazımda bir düğüm hissetmiştim. Sanki Boo’ya bunu yapan benmişim gibi.

  • Yine ilk sezonda biz Fleabag’e odaklanmışken aslında onun kadar sorunlu olan Claire ile ilgili de enfes detaylar var. Aslında ne kadar istemediği bir hayat yaşadığını Fleabag ile yan yana geldiğinde, onun her zaman dürüst ve doğal davrandığını gördüğünde daha çok anlıyor. Belki de bu yüzden ona karşı bu kadar acımasız davranıyor. Favori bölümlerimden olan birlikte sessizlik kampına gittikleri bölümde biz ilk kez gerçek Claire’ı biraz da olsa görebiliyoruz. Çünkü isteklerini ve hayallerini destekleyen, yargılamadan onu dinleyen tek kişi Fleabag. Bu sebeple yalnız kaldıklarında hemen “Bir Martin’den ayrılıyorum, iki Finlandiya’ya taşınıyorum olay bitmiştir” diyen bir Claire ortaya çıkıyor. Ve ben bu ikilinin yalnız kalmasına bayılıyorum. En çok güldüğüm sahneler genelde bu ikiliye ait.

  • Claire’ı oynayan Sian Clifford ile Phoebe 2003 yılında drama okulunda tanışmışlar ve o zamandan beri çok yakın arkadaşlarmış. Clifford bir röportajında “Phoebe ile okuldayken bir anlaşma yapmıştık. Hangimiz ilk önce başarılı olursa diğerine yardım edecekti” demiş. Bu nedenle PWB, Clifford’u kadroya aldırmak için yapımcıları baya zorlamış. Neden zorlaması gerektiğini pek anlamadım çünkü Claire’ı başka birinin oynadığını hayal bile edemiyorum. Belki çok tanınmamış olmasından dolayıdır. Neyse sonuçta bu benim senaryom diye masaya vurmuş yumruğunu herhalde.

Bu arada kamp bölümü favori bölümlerimden, kaç defa izlediğimi sayamadım bile…

  • Olivia Colman’ın hayat verdiği “stepmother” karakterine gelelim şimdi de. Kendisini sinir bozucu bulmamak zor. Ama bence tüm itici hareketlerine rağmen güldüren bir karakter. Onun üslubuna alıştıktan sonra eğlenceli gelmeye başlıyor. Colman ile PWB 2011 yılında The Irone Lady’de rol almışlar, tanışıklıkları oradan geliyor. Colman bir röportajında Fleabag’in dizisinde oynamak için Phoebe’ye resmen yalvardığını söylüyor. Phoebe kendisine nasıl bir karakter istediğini sormuş (Şu inceliğe bakar mısınız?). Colman da tam bir kötü üvey anne istediğini söylemiş ve istediğinden fazlasını almış. Yeri gelmişken Fleabag’in ilk bölümde üvey anneden aşırdığı, dizinin sembollerinden biri haline gelen heykele değinmeden geçmeyeyim. Fleabag’in annesini temsil etmesi ve sürekli Fleabag’de ya da Claire’da olması hoş bir detaydı.

Birinci sezonu 2016 yılında yayınlandıktan sonra 3 yıl ara vermiş Phoebe. Bu arada da Killing Eve dizisinin ilk sezonunun lider yazarlığını yapmış, Solo: A Star Wars Story’de bir robot canlandırmış ve başka filmlerde rol almış.

fleabag stepmother olivia colman

Ve gelelim ikinci sezonumuza.

  • İkinci sezonu yazmaya başlarken Phoebe’nin aklında tek bir cümle varmış; This is a love story. Daha senaryonun detaylarını düşünmeden bu fikirle başlamış yazmaya.

  • İlk sezonda gözü yaşlı bıraktığımız canımız biricik Fleabag’imizi ikinci sezonda tazelenmiş ve daha mutlu görüyoruz. Rönesans tablosundan hallice olan bir akşam yemeği ile başlayan ikinci sezon bana ilk sezondan daha güzel ve anlamlı geldi. Belki karakterlere alıştığımız içindir. Belki de Hot Priest için 😉

fleabag andrew scott
  • Yine SNL’de yaptığı konuşmada Phoebe, Priest karakterinin neden bu kadar çekici olduğunu Andrew ile birlikte düşündüklerini ve sonunda bunun nedenini bulduklarını söylüyor. Nedeni ise oldukça basitmiş. “Dinliyor”. Gerçekten de Priest dinliyor. Hem de böyle insanın gözünün içine baka baka dinliyor. Fleabag’in bizimle konuştuğunu fark eden tek kişi oluyor. Kafede ikisinin de kameraya baktıkları o sahne muazzamdı (hatırlayanların gözünden kalpler çıktı bile). Sanırım ruh eşi böyle bir şey. 

  • Bu sezondaki konuk oyuncu seçimleri de çok başarılıydı benceFiona Shaw, Kristin Scott Thomas benim en beğendiklerim. Fiona Shaw’ı Killing Eve dizisinden tanıyorum, seviyorum. Kendisi ciddiyetiyle güldürenlerden. Kristin Scott Thomas’ın karakteri olan Belinda ile Fleabag’in bar sahnesinden de bahsetmeden geçemeyeceğim. Kadın-erkek üzerine yaptığı konuşmasını dinlemek çok zevkliydi. Onlar nasıl tespitler öyle her bir kelimenin alnı olsa hepsini tek tek öperim. İnsanı uzun uzun düşünmeye itiyor keşke herkes duysa/okusa o konuşmayı.

  • Terapi sahnesiyle ilgili Phoebe’nin, BBC’nin Women’s Hour programına verdiği röportajından öğrendiğim ve çok beğendiğim bir noktayı sizinle paylaşayım. Bu terapide Fleabag’in aslında kendisinin de fark ettiği birçok sorunu olmasına rağmen terapistin karşısında bunlar hakkında konuşmaya pek istekli olmadığını görüyoruz. Zaten genel olarak Fleabag hiçbir şeyden şikayet etmiyor. Aslında hayatında endişelendiği birçok sorunu (para, Boo pişmanlığı, seks bağımlılığı, annesini kaybetmesi vb.) olmasına rağmen bunlarla gülümseyerek savaşmayı tercih ediyor. İşte Fleabag’in biz seyircilere hayatı hakkında şikayet etmemesi, bizden bu sebeple empati-sempati beklememesi Phoebe için önemli bir detaymış. “Bence bir karakterin bir şey için ya da bir şeye karşı mücadele ettiğini görmemiz önemli, sürekli bir şeylerden şikayet etmesi seyircileri kızdırırdı” diyor. Fleabag de aslında tüm dizi boyunca bizlere iyi olduğunu göstermek için savaşıyor, bizden bir sempati dilenmiyor. Yine çok doğru düşünmüşsün Phoebe’cim, aklınla bin yaşa.

fleabag fiona shaw
  • Yine dizinin en meşhur sahnelerinden olan Claire’ın kuaför macerası PWB’nin başına gelmiş. Dizinin çekimlerine başlamadan önce saçını asla yeterince kısa olduğunu kabul etmeyen bir kuaföre kestirmiş ve dizide de kısa bir flashback olarak gösterilen durumu yaşamış. Claire ile olan konuşmasının bir benzerini kendi kız kardeşiyle yapmış. İlk bölümdeki saçına açıp bakmıştım bunu öğrendikten sonra gerçekten abarttığı kadar kısaymış. Bu arada Phoebe’nin kardeşi Isobel Waller-Bridge de bir besteci. Felabag’in 2 sezonunun da soundtrack’i ona ait.

fleaga claire
  • Biraz da izlemeye doyamadığım kumrulardan bahsedeyim. Priest ve Fleabag’in kendilerine bile itiraf etmekte zorlandıkları duygularıyla yüzleşmelerini izliyoruz aslında sezon boyunca. İstedikleri hayatı yaşamakta zorlanan, birinin çözümü Tanrıda diğerinin ise anlamsız tek gecelik ilişkilerde aradığı iki uç insanın ortak bir duyguda buluşabildiğini görüyoruz. Priest’ın Fleabag’e “önemli yerleri” işaretlediği bir İncil verip kendinden uzaklaştırmaya çalışması (yersek), Fleabag’in de İncili küvette okuması gibi ufak olaylar bizim için komik olsa da onlar için trajikomik sanırım. Yani aslında ikisi de birbirlerine yavaş yavaş yakınlaşırken işin sonunun hüsran olacağının farkındalar. Yine de kendilerine engel olamıyorlar tabi.

fleabag bible
  • Son olarak da şunu söyleyeyim: Phoebe ve Andrew arasındaki kimyaya, bakışmalarına, konuşmalarına bayıldım, bu ikilinin set dışında da çok iyi anlaştığı belli oluyordu zaten. Phoebe’nin senaryosunda Hot Priest, Fleabeg’e onu sevdiğini söylemeden duraktan ayrılıyormuş (zalım Phoebe). Andrew’in bu konuda içi rahat etmemiş ve Phoebe’ye “onu sevdiğini söylemeli” demiş. Phoebe de onu kırmamış ve “I love you too”yu eklemesine izin vermiş. Ah Andrew, tek kelime dahi etme çünkü… İNANIRIZ…

“This is a love story” diye başlayan, bu sefer gerçekten oldu galiba diye düşündüğümüz bu hikayemiz de yine kalbimizi paramparça eden bir sonla bitiyor maalesef. Final bölümü çoğunlukla acı verici olsa da 26 dakikaya sığdırılabilecek tüm duygular sığdırılmış. Resmen ben terkedildim ben ağladım o otobüs durağında be Hot Priest. Sonra da peşindeki tilkiye güldüm. Tilki demişken tilkinin Priest için anlamına dair bir teori var, gelin. Priest tilkilerin onu korkuttuğunu her yerde onu takip ettiklerini söylüyor Fleabag’e. Teoriye göre tilkiler Priest’ın bekarlık ve cinsellik üzerine olan korkularını, çelişkilerini temsil ediyor. Tam bu konuda konuşurlarken tilki gördüğünü sanması, final bölümünde vaazını çalışırken Fleabag’i görünce seni tilki sandım diye ürkmesi bu teoriyi destekliyor. Bir nevi eski Fleabag=tilki diyebiliriz. Eski diyorum çünkü finalinde tilkiye bu tarafa gitti deyip kendisinin ters yönde gitmesi de artık değiştiğini, bir “tilki” olmadığını gösteriyor (metaforun hakkını vermişsin Phoebe helal olsun). Metafor dedim başka bir şey daha geldi aklıma laf lafı açıyor bitiremiyorum. Benzer bir durum düğününden önce çatı katında fare kapanını kontrol etmeye giden Dad için de geçerli. Tavan arasındaki farenin Dad’in evlilikle ilgili duygularını temsil ettiği, kendini bir tuzağa düşer gibi hissettiğini anlatıyor bize.

fleabag fox

Sonuç olarak ağlarken güldüğüm, gülerken ağladığım bir acayip bölümdü. Bir acayip diziydi. Aa acayipsin Fleabag.

Bir İngiliz komedisi olsa da dünyanın her yerinden insanlara bir şeyler hissettirmeyi başarmış, ortak bir mizah anlayışı bulabilmiş, evrensel hüzünleri yakalamış, ödüllere doyamamış ve finalinden sonra bile popülerliğini koruyan bir diziden kendimce bahsetmeye çalıştım. Hala ara ara 3. Sezon gelecek mi, Phoebe’den 3. Sezon sinyalleri gibi haberler hortluyor. Ama bitti canlarım bitti artık kabullenip hayatımıza devam etmeliyiz…

Gönül isterdi ki Boo’dan, Dad’den, Martin’den ve tuhaf oğlundan da konuşayım. Ama o zaman bu yazının bir sonu olmazdı. Şu an bile keşke şundan da bahsetseydim dediğim noktalar geliyor aklıma kendimi zor tutuyorum. Mesela aldığı ödüllerin hepsini buraya yazıp hava da atmak isterdim ama çok fazlalar. Emmy, Golden Globes, Bafta, Gotham ve daha birçok ödülü kazanarak rüştünü ispat etmiş yani kesin bilgi. İzleyin, tekrar izleyin sonra izlettirin derim. Ayrıca Fleabag’i beğenirseniz CrashingKilling EveRun gibi Phoebe Waller-Bridge’in elinin değdiği yapımlarını da kaçırmamanızı tavsiye ederim. Okuduğunuz için de teşekkür ederim.

fleabag phoebe waller-bridge emmy

“Geçmişte azgın kadınlardan korkulurdu şimdi ise onlara Emmy’ler veriliyor!”

-Phoebe WallerBridge

Fragman